25 Eyl 2015

Kız kardeşlerden önce doğanı şişmanlamaya daha yatkın

Doğum sırası ile obeziteye yatkınlık arasında yapılan bir çalışma, kız kardeşlerden ilk doğanın(Ablanın) daha sonra doğan kız kardeşe göre % 29 daha fazla şişmanlığa yatkın olduğunu gösteriyor. Sebebin ne olduğu şimdilik bilinmiyor.

Hamilelik döneminde rahim içi şartlarda meydana gelen değişikliklerin doğacak olan çocuğun gelecekteki yaşamını etkilediği bilim çevleri tarafından uzun zamandır biliniyordu.

kiz kardesler2Prenatal androgen model olarak adlandırılan bu dönemde, alınan ilaçlar geçirilen hastalıklar, çevresel faktörler, daha önce geçirilen hamileliklerin erkek yada kız olması gibi faktörler yeni doğacak olan çocuğun gelecekteki yaşamında izler taşımasına neden olur.
Doğum sırasının erkeklerde etkisi
Şimdiye kadar yapılan bilimsel çalışmalar genellikle erkek kardeşler arasındaki doğum sırasına ve bu sıranın gelecekteki yaşantılarını nasıl etkilediği konusuna yoğunlaşmıştı.
Bu çalışmalardan ortaya çıkan sonuçlardan bazıları şöyle;
  • Ilk doğan erkekler daha sonra doğan erkek kardeşine göre, daha hedefli, daha konservatif, daha dominant bir karekter ve daha güçlü bir vücut yapısına sahip oluyor (istisnalar hariç).(1)
  • Erkeklerde doğum sırasının vücutta bıraktığı izler bununla da kalmıyor. İsveçte bir milyon erkekle yapılmış başka bir araştırma ise erkek kardeşlerden önce doğanın daha sonra doğana göre daha fazla diyabet, yüksek tansiyon ve metabolik sendromlar yaşadığını gösteriyor.
Ayrıca bunların dışında Journal of Theoretical Biology dergisinin 7 Nisan 1997 tarihli sayısında yayınlanan ilginç bir araştırma  daha var. Bu makalede erkek çocukların doğum sırası ile cinsel yönelimleri arasındaki ilişki anlatıyor. (Eşcinsellik doğuştan mı?)
26.000'den fazla kız kardeşle yapılan bir araştırma
Yukarda kısaca belirtildiği gibi şimdiye kadar yapılan araştırmalar genellikle erkek kardeşlerin doğum sırasına odaklanmıştı. José a123Auckland Üniversitesi'nden Derraik ve arkadaşları nihayet bu konuda kadınlarla ilgili kapsamlı bir araştırma yaptılar.
Derraik ve arkadaşları 1973 -1988  yılları arasında İsveç'te doğan 13406 kız kardeş-çift’in doğum sırası ile vücut kitle indeksi(VKİ)*, arasındaki ilişkiyi ele aldılar ve ilginç sonuçlar elde ettiler.
Buna göre; İlk doğan kadınların vücut kitle indeksleri(VKİ), kendisinden sonra doğan kız kardeşlerine göre ortalama % 2,4 daha fazla olduğu bulundu. Başka bir ifadeyle ilk doğan kadınların kendisinden sonra doğan kız kardeşlerine göre % 29 daha şişman oluduğu tespit edildi. (Bu oran aşırı şişmanlarda % 40 kadar ulaşıyor.)
Sonuç 
Tabii ki, şişmanlığı direkt doğum sırasına bağlamak yanlış olur. Bu konuda çevre, genetik ve yeme alışkanlığı gibi faktörler de büyük bir rol oynamaktadır.
ABu araştırma önce doğan kadınların kilo almaya daha eğilimli olduğunu göstermesi açısından önem arz ediyor  ki, bu da önce doğan kadınların(yani ablaların) erken önlem alması için iyi bir sebep…
Vücut kitle indeksi (VKİ)*: Vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle hesaplanır. İdeal ağırlık ise ulaşılmak istenen VKİ'nin, boy uzunluğunun karesi ile çarpılmasıyla elde edilir. (Wikipedia)
Mehmet Saltürk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
 
Kaynak
 

First-borns have greater BMI and are more likely to be overweight or obese: a study of sibling pairs among 26 812 Swedish women

J Epidemiol Community Health doi:10.1136/jech-2014-205368
logo
 
 

En iyi uyku pozisyonu, yan yatarak uyumak

Bir çok kişinin uyurken yan tarafa yatması belkide bir tesadüf değil.

Fareler ile yapılan bir araştırma, yana yatarak uyuma pozisyonunun en verimli "Beyin Yıkama" pozisyonu olduğunu gösteriyor.seitenschlaf2g

Yapılan bilimsel çalışmalar uykunun psikolojik ve fizyolojik sağlığımızda önemli rol oynadığını gösteriyor. Bu konuda gerek fareler, gerekse insanlarla yapılan deneyler eksik veya o düzensiz uykunun uzun vadede kanser, diyabet, kalp-damar, karaciğer hastalıkları ve bilinç bozuklukları gibi ciddi sağlık sorunlarına sebep olduğunu gösteriyor.
Beyin yıkama
Beyin yıkamaya geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için vucuttaki atık maddelerin uzaklaştırılmasında görev alan sistemlerden kısaca bahsetmekte fayda var.
  • Lenfatik sistem: İnsan vücudunda moleküler atıkların atılmasından sorumlu koruyucu bir sistemdir. Bu sistem ayaklardan başlar ve kafada kan-beyin bariyerine çok yakın bir noktada sonlanır. Lenfatik sistem beyne giremediği için beyindeki atık maddelerin atılmasında çok fazla etkili rol oynayamaz.
  • Glymphatic Sistem: Birkaç yıl önce beyindeki atık maddelerin uzaklaştırılmasından sorumlu, Glial hücrelerden oluşan Glymphatic Sistem adı verilen ikinci bir sistemin daha var olduğu keşfedildi. Bu sistemde bulunan hücrelerin uyku esnasında 10 kat daha fazla aktif hale geçerek beyindeki moleküler çöplerin %95’ni uyku esnasında attığı tespit edildi.
11034.full_Seite_09
Gece uykuda ne oluyor?
Gündüz metabolik faaliyetler sonucunda beyinde oluşan moleküler çöpler, gece uyku esnasında Glial hücrelerin hacimlerini %60 küçülterek kanalların sıklaşmasına ve buna bağlı olarakta daha fazla atık maddenin beyinden dışarıya atılmasına sebep oluyor. Beyin yıkanması olarak adlandırılan bu süreçin sonunda sabahleyin yataktan dinlenmiş olarak kalkıyoruz.
En dinlendirici uyku yan yatarak uyumak
Bu konu ile ilgili Stony Brook Üniversitesi tarafından yapılmış olan araştırma, gerek uyurken gerekse narkoz verilerek yapılan bayıltmalarda, Glymphatic sistemde bulunan kanalların yana yatarak uyuma pozisyonunda daha fazla açıldığını gösteriyor. Daha fazla açılan kanallar ise atık maddenin hem daha hızlı, hem de daha fazla  beyinden dışarıya çıkmasına olanak sağlıyor.
Sonuç
Kanına kontras madde verilerek çeşitli pozisyonlarda uyutulan farelerin yapılan beyin MRT si çekimleri, beyin yıkama için en uygun pozisyonun yana yatarak uyuma pozisyonu olduğunu gösteriyor. Ayrıca Alzheimere sebep olan Beta-Amiloid ve Tau-Proteinleri'nin fazlası da yana yatarak uyuma pozisyonunda  daha etkili bir şekilde dışarıya atılıyor.
Mehmet Saltürk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
 
Kaynak
 

The Effect of Body Posture on Brain Glymphatic Transport

The Journal of Neuroscience, 5 August 2015, 35(31): 11034-11044; doi: 10.1523/JNEUROSCI.1625-15.2015
neuros

Düşük dozda Resveratrol bağırsak kanserine karşı daha etkili.

Resveratrol, kırmızı şarap, üzüm ve kırmızı renkli meyvelerde bulunan Antibakteriyel[1] ve Antifungal[2] etkileri olanUnbenannt-2 organik bir bileşendir. Science Translational Medicine dergisinde yayınlanan bir araştırma, Resveratrol’ün düşük dozda alınmasının, yüksek dozda alınmasından daha etkili olduğunu gösteriyor. Bu amaçla yapılan araştırma, düşük doz ile tedavi edilen bağırsak kanserli farelererin yüksek dozla tedavi edilen farelere göre tümör oranının yüzde 40 azaldığını gösterdi.

Araştırmada kullanılan metot
Düşük ve yüksek doz Resveratrol’ün etkisinin araştırılması amacıyla bağırsak kanseri olan fareler iki gruba ayrıldı.
  1. Gruptaki farelerin yiyecek ve içeceklerine bir bardak şaraptaki miktara denk gelecek şekilde Resveratol karıştırılıdı.
  2. Gruptaki farelerin yiyecek ve içeceklerine birinci gruptaki farelerininkinden 200 kat daha fazla Resveratrol kondu.
Ayrıca her iki gruptaki fareler de kendi içinde çok yağlı ve az yağlı gıdalarla beslenmek üzere iki alt gruba ayrıldılar.
Şaşırtıcı sonuç
 En iyi etki yüksek doz değil, düşük ve yağlı yiyecekler verilen farelerde görüldü.
Yüksek yağlı yiyecek ile düşük doz resveratrol verilen farelerde, kontrol grubundaki farelere göre yüzde 40 daha az bağırsak kanseri tümörü görüldü. Leicester Üniversitesi'nden Karen Brown konu ile ilgili yaptığı açıklamada, "Sonuçlar her ne kadar yüksek doz verilen farelerin sağlık durumunda dörtte birlik bir iyileşme görülsede, düşük doz resveratrolün tedavide şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde daha etkili olduğunu elde ettik" dedi.
Sebebin nereden kaynaklandığı henüz tam bilinmiyor ama araştırmacılar Resveratrol’ün dokularda tümörleri yok eden bir enzimi aktive ettiğini keşfettiler bile. Resveratrol’ün yağlı gıdalarla beslenen farelerde neden daha etkili olduğu sorusuna ise spekülatif olmakla beraber araştırmacılar bunun yağlı gıdaların tümör oluşumunu teşvik etmesi ile ilgili bir olay olduğu görüşündeler. (Bu bağlamda düşük resveratrolün şişman ve diyabetli kanser hastalarında daha etkili olabileceği düşünülebilir.)
Her ne kadar bir etken maddenin dozu ile etkisinin ayarlanması oldukça zor bir konu olsada, bu deneyin devamı niteliğinde yapılan küçük bir araştırmadan elde edilen sonuçlar insan bağırsak mukozasında da düşük doz resveratrolün yüksek doza göre daha etkili olduğunu gösteriyor.
Makalede, Düşük Resveratrolün insanda tedavi amaçlı kullanılıp kullanılmayacağı eğer kullanılacaksa hangi dozun optimal doz olacağı yapılacak klinik deneyler sonucunda ortaya çıkacağı belirtiliyor.
  • Antibakteriyel [1] : Bakterilerin gelişmesine engel olan veya onları öldüren.
  • Antifungal        [2] : Mantarlar enfeksiyonlarında kullanılan farmakolojik ajanlardır. 
Mehmet Saltürk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
 
Kaynak
 

Cancer chemoprevention: Evidence of a nonlinear dose response for the protective effects of resveratrol in humans and mice

Science Translational Medicine  29 Jul 2015: Vol. 7, Issue 298, pp. 298ra117 DOI: 10.1126/scitranslmed.aaa7619
logo stm

Spor yapmak için 7 neden

1. Spor mutlu ediyor

Spordan sonra neden kendimizi daha iyi hissederiz? Spor esnasında (örneğin jogging) ''mutluluk hormonu'' adı verilen iki hormonun (endorfin ve serotonin) salgılanmasında belirgin bir artış meydana gelir. Koşuyla kaslarda beliren fiziksel yorgunluğu gidermeye yarayan bu artışın, aynı zamanda, psikolojiyi de destekleyen belirgin faydaları var... Sporun zorluklarla başedebilmeyi ve bu sırada gerekli özgüveni desteklemesi yanı sıra, sonuçta tüm bu olumlu fiziksel ve psikolojik etkiler beyinde ödül olarak algılanıyor ve böylece spor yapan kişi mutlu oluyor. Yapılan araştırmalar spor yapan kişilerin daha mutlu olduklarını kanıtlamıştır.

2. Spor yağ yakıyor

10 dakika koşu yapmak, fitness salonunda 10 dakika spor yapmaktan daha fazla yağ yakıyor. 30 dakika üzerindeki koşularda vücut gerekli olan enerjiyi vücutta depolanmış yağları kullanarak elde ediyor. Haftada 3-4 kez 60 ila 90 dakika arası koşu yapmak vücudun yaklaşık 2000 kalori yakmasına sebep olur. Eğer koşu aç karnına yapılıyorsa vücut yağları yakmaya hemen başlar. Ayrıca spordan sonra özellikle su ve şekersiz çay içmek yağların yakılmasını daha da hızlandırır.

3. Spor tansiyonu düşürüyor

Koşu sırasında kalp daha hızlı çalışır, buna bağlı olarak, kan basıncı artar. Ancak bu durum, her ne kadar bir çelişki gibi görünse de, vücudumuzdaki dengeleyici mekanizmalar sayesinde, sağlık açısından hiçbir tehlike oluşturmaz. Nitekim koşudan sonra tansiyon tekrar normal bir seviyeye döner ve hatta bazen gün boyu düşük seviyede kalır. Bunun yanı sıra, uzun yıllar düzenli spor yapanların kalpleri normalden daha büyük olup kalp kasları daha güçlüdür. Büyük kalp, daha yavaş atmasına rağmen, daha fazla kan pompalayacağı için, daha az yorulur. Sporcuların nabız ve tansiyonlarının düşük olmasının sebebi bundan kaynaklanmaktadır.

4. Spor kasları güçlendiriyor

Herhangi bir fitness programına başlayan kişinin bedeni zamanla değişmeye başlar. Hemen birkaç hafta içinde kişi belirgin bir seviyedekas belde incelme, kol ve bacak kaslarında büyüme ve gelişme gözlemleyebilir. Yağ yakımına göre daha etkin bir metabolizma hızına sahip olan kas hücreleri vücudun en fazla enerji tüketen hücrelerine dahildir. Kas hücreleri sadece spor esnasında yüksek kalori tüketmekle kalmaz, aynı zamanda, spor dışı zamanlarda da yüksek kalori tüketirler ve dolayısıyla kalori gerekesinimleri oldukça yüksektir. Spor dışı zamanlarda, 1 kg yağa göre, 1 kg kas günde 25 kalori, ayda 750 kalori ve yılda 9165 kalori olmak üzere daha fazla kalori yakıyor. Başka bir ifadeyle, 1 kg kas yılda 3 günlük kaloriyi fazladan tüketiyor...
Sporun kasları güçlendiren etkisini bir örnekle anlatalım : Vücut ağırlığı 75 kg olan iki kişiden birinde %45 kas indeksi(kaslı kişi), diğerinde ise %45 yağ indeksi(kassız kişi) olduğunu varsayalım. Sporun etkisinden dolayı, kaslı kişiler, kassız kişilere göre, daha fazla kalori yakarlar. Bu da yaklaşık olarak günde 780 kalori, yılda ise 287437 kalori demek. Yani, vücutta sadece kaslar hesaba katıldığında, %45 kas indeksine sahip kişilerin kasları tek başına yılda 95 günlük kaloriyi tüketiyor.

5. Spor kan şekerini düşürüyor

Ailesinde diyabet hastalığı bulunan kişiler riskli grubu oluşturmaktadır. Bu kişilerin, koruyucu önlem olarak, koşu ve düzenli kas egzersizleri yapması muhtemel diyabet riskini büyük oranda düşürmektedir. Çünkü vücut spora başlar başlamaz enerjisini en kolay karşılayacağı kaynağa başvurur ki, bu da kandaki şekerdir. Kan şekerini en iyi düşüren spor faaliyetlerinden biri de haftada en az üç kez 45 dakika tempolu koşudur. Bunun dışında, düzenli kas egzersizleri de diyabet riskini %25-35 oranında düşürmektedir.

6. Spor sırt ve bel ağrılarını gideriyor

İskelet kaslarımız bize ömür boyu lazım ve onlara iyi bakmak zorundayız. Hareketsiz yaşam tarzı kasların en büyük düşmanı. Bu yüzden, bel ve sırt ağrıları, işi gereği masa başında oturmak zorunda olan büro çalışanları ile hareketsiz bir yaşamı tercih edenlerde(tembellik yapanlarda) kaçınılmazdır. Bel ve sırt kaslarının güçlendirmenin en iyi yolu spor yapmaktır. Bu konuda en ideal spor ise yüzme veya en azından su dolu havuzda yürümedir. Bu tür aktiviteler en ufak ve en derinlerdeki kasların uyarılarak çalışmalarını ve böylece yapılarında sürekliliği sağlar. Ayrıca evde de bel ve kasları güçlendirecek egsersizler uygulanabilir. Örneğin Airex-Kissen denilen hafif-sert bir sünger üzerinde dengede kalmaya çalışarak yapılan egsersizler bel ve sırt kaslarını güçlendirmede etkilidir. Bunun dışında bu egsersizler çok yumuşak bir top ya da katlanmış bir havlu üzerinde de yapılabilir.

7. Spor kalp ve kan dolaşım sistemini güçlendiriyor

Spor sırasında vücutta kan ve oksijen gereksinimi artar. Hiç spor yapmayıp ilk defa koşuya çıkanlarda vücut özellikle nefes alıpkardio vermekte güçlük çeker ve vücuda yeterli miktarda kan pompalanamaz. Bu normaldir. Ama bu arada vücut bir sonraki koşu için hazırlıklara başlamıştır bile ve hemen ilk egzersiz sonrası kaslara glikojen* depolamaya başlar. İlerleyen gün ve aylarda spor esnasında daha rahat nefes alınmaya ve kalp vücuda daha rahat kan pompalamaya başlar.

Sporun yedi ana başlıkta ruha ve bedene olan tüm bu pozitif etkileri spor bittikten sonrada devam eder.

*Glikojen: İnsanda ve hayvanlarda glikozun fazlasının depo şekli, karbonhidratların polisakkaritler grubuna dahil doğal organik bileşik.

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlarken gerek bilimsel gerekse moderasyon aşamada bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Universitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler

Unbenannt-2

 

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Diyabete bağlı görme bozukluğu tedavisinde umut

Diyabetik retinopati'de önemli bir bilinmeyen çözüldü. Yeni bulgular diyabet hastalarında yüksek Untitled-3şekere bağlı görme kaybı ve körlüğün muhtemelen VEGF[1] ve Angiopoietin-like4[2] adında iki proteinin sorumlu olduğunu gösteriyor.

Şeker hastalığı, kontrol edilmediği takdirde, vücudun tüm organlarına zarar veren tehlikeli bir hastalıktır. Bu zarardan en fazla etkilenen organlardan biri de gözdür. Yüksek şeker gözün retina (ağ tabakası) adı verilen kısmında bulunan kılcal damarları tahrip ederek kanamalara neden olur ve bu kanamalar zamanla retinanın ışığa duyarlı hücrelerini tahrip ederek diyabetik retinopati denilen görme kaybına, hatta ilerleyen safhalarda körlüğe kadar varan ciddi problemlere sebep olur. Yaklaşık olarak her on diyabet hastasının dokuzunda zamana bağlı olarak diyabetik retinopati belirtileri görülmektedir.
Klasik tedavi yöntemleri hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor.
Şu ana kadar diyabetik retinopati’nin ilerlemesini yavaşlatabilmek için uygulanan metotlar arasında ilaçlı tedavi ve cerrahi müdahaleler bulunmaktadır. Ancak uygulanan bu metotlardan sınırlı başarılar elde edilmektedir. Hastalık tedaviye rağmen, yavaşta olsa ilerlemeye devam eder.
Lazer tedavisi uygulanan yöntemlerden diğeridir ki, tedavi sonrası hastada görme alanı daralması ve gece görüşü zayıflaması gibi kısıtlayıcı yan etkileri görülür. Başka bir tedavi metodu ise retinada tahrip olmuş damarların gelişimini engellemeye yönelik müdahaledir. Yukarıdaki uygululamalarda da olduğu gibi, bu iki yöntem de hastalığın sadece ilerlemesini yavaşlatır, fakat hastalığı tamamen durdurmaz.

Sebep bulundu:

Baltimore Johns Hopkins Tıp Fakültesi'nden Sodhi Akrit öncülüğünde yapılan çalışma ile hastalığın neden durdurulamadığı sorusuna cevap arandı ve bu amaçla üç farklı gruptan göz sıvısı alınarak inceleme yapıldı.
Göz sıvısı alınan gruplar şöyle:
  • Sağlıklı insanlar
  • Diyabetik retinopati olmayan şeker hastaları
  • Diyabetik retinopati olan şeker hastaları
Yapılan analizler, üç grupta kan damarlarının gelişiminden sorumlu VEGF adında bir proteinin varlığını gösterdi. Her ne kadar çıkan sonuçlar diyabetik retinopati olan şeker hastalarında genel olarak VEGF miktarının, diğer gruplara göre, daha fazla olduğunu gösterse de, bazı diyabetik retinopati olan şeker hastalarda, istisnai olarak, VEGF miktarı sağlıklı deneklerdekinden bile az olduğu tespit edildi.

VEGF diyabetik retinopati'de önemli bir faktör, ama tek faktör değilreti

Bazı şeker hastalarında VEGF miktarı oldukça az olmasına rağmen körlüğün devam ediyor olması, araştırmacıları diyabetik retinopati konusunda ikinci bir faktörün daha rol oynayabileceği fikrine ulaştırdı. Bu amaçla, birinci deneyin devamı niteliğinde, ikinci bir araştırmaya başlandı ve tıpkı birinci sorumlu (VEGF) gibi ikinci sorumlunun da damarların gelişiminde rol oynayan başka bir protein(Angiopoietin-like 4[2]) olduğu bulundu.
Sonuç ve tedavide yeni strateji
Diyabetik retinopati'de rol oynayan bu tür biyomoleküllerin anlaşılması, diyabete bağlı görme bozuklukları ve körlüğün tedavisi açısından önem ifade ediyor. Bu bağlamda tedaviye yönelik yeni hedef, göz sıvısında bulunan bu iki proteini bloke ederek aşırı derecede seyreden biyolojik faaliyetleri kontrol edebilmek. Bu yönde geliştirilecek yeni ilaçlar sayesinde diyabetik retinopati'nin ilerlemesini durdurmak, hatta yüksek şekere bağlı körlüğün de önüne geçmek artık mümkün görünüyor.
  • [1] VEGF(vasküler endotelyal büyüme faktörü): 6. kromozom üzerinde bulunan 1239 bazçifti uzunluğundaki VEGF geni tarafından sentezlenen bir proteindir. Görevi embriyonik gelişim sırasında yeni kan damarlarını oluşturmaktır. Damar hasarları sonrası yeni damaların oluşmasını sağlar.
  • [2] Angiopoietin-like 4: 19. kromozom üzerinde bulunan 1221 bazçifti uzunluğundaki ANGPTL4 geni tarafından sentezlenen bir proteindir, damar oluşumu sırasında yağ metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynar.
VEGF geninin genetik haritası:
VEGFA

 

 

 

 

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlamamda bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Universitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
Kaynak:

Angiopoietin-like 4 is a potent angiogenic factor and a novel therapeutic target for patients with proliferative diabetic retinopathy

Edited by George D. Yancopoulos, Regeneron Pharmaceuticals, Inc., Tarrytown, NY, and approved May 1, 2015 (received for review December 15, 2014) doi: 10.1073/pnas.1423765112
pnas12

Sigaranın zararları bilinenden daha fazla

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre Dünyada her yıl yaklaşık 4 milyon kişi sigaradan kaynaklanan hastalıklar nedeniyle hayatınılog.sig kaybediyor. Sigaranın sebep olduğu hastalıkların listesinde akciğer kanseri, yemek borusu kanseri, gırtlak kanseri, pankreas kanseri, böbrek kanseri, rahim kanseri, ağız içi kanseri, mide kanseri, prostat kanseri, lösemi, kalp krizi, damar tıkanıklığı, kangren, astım, bronşit gibi daha birçok hastalık ön sıralarda yer alıyor. Ama sigaranın zararları bununla da kalmıyor, yapılan yeni araştırmalar bu listeye hergün yenilerini ekliyor.
Böbrek yetmezliği ve enfeksiyon
12 şubat 2015 tarihinde New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan bir makalede sigaranın şimdiye kadar hiç bilinmeyen bir zararının daha keşfedildiği anlatılıyor.
2000 - 2011 yılları arasında 55 yaş üzeri yaklaşık 1 milyon kişinin dosyası incelenerek yapılan araştırma, böbrek yetmezliği ve enfeksiyonlardan ölümlerin sigara içenlerde %17 daha fazla olduğunu gösteriyor.
Araştırmadan çıkan sonuçlar:
Sigara, kalp damar hastalıkları ve kanser gibi bilinen rahatsızlıklardan tamamen bağımsız olarak Böbrek Yetmezliği Riskini 1,7 - 2,3 Ölümcül Enfeksiyonlara fig1Yakalanma Riskini 2 - 2,7 kat daha fazla artırıyor.
***
Dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon kişi sigaranın sebep olduğu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda yapmış olduğu çalışmalar maalesef sigara içen nufusun gerilemesinde pek etkili olamıyor. Eğer böyle giderse 2030 lu yıllarda sigaradan kaynaklanan ölümlerin yılda 8-10 milyon civarında olacağı tahmin ediliyor.
Sigaranın vücuda vermiş olduğu tahribatın izleri ancak sigara bırakıldıktan 15 yıl sonra tamamıyla silinebiliyor. Bu yüzden sigara ne kadar erken bırakılırsa o kadar iyi. (Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz)
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
Kaynak:

Smoking and Mortality — Beyond Established Causes

N Engl J Med 2015; 372:631-640February 12, 2015DOI: 10.1056/NEJMsa1407211Ohne Titel

Kendi doğum gününde ölümler tesadüf mü ?

Zürih üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma kendi doğum gününde ölümlerin sanılanın aksine hiç de az olmadığını gösteriyor. Ölen 2 milyon insanın dosyalarınınhappyb incelenmesi ile yapılan bu araştırma, doğum günündeki ölümlerin herhangi bir günde ölümlerden % 14 daha fazla olduğunu gösteriyor. Yapılan araştırmada, kalp krizi, beyin kanaması, intihar ve kaza gibi ölüm nedenleri değerlendirmeye alınmış olup, kadınlarda 60 yaşından sonra bu oranın daha fazla oluduğu belirtiliyor.
Araştırmadan çıkan sonuçlar:
  • Kalp krizinden ölme oranı diğer günlere göre % 18,6 daha fazla.
  • Kadınlarda beyin kanamasından ölme oranları diğer günlere göre % 21,5 daha fazla.
  • Erkeklerin intihardan ölme oranı diğer günlere göre % 35 daha fazla.
  • Erkeklerin ölümcül kazalardan ölüm oranı diğer günlere göre % 29 daha fazla.
  • İhtiyarlarda doğum gününü görüp ondan sonra ölme isteği ve doğum günü partisinin getirdiği stresin sebep olduğu tahmin ediliyor.
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
Referans   

Death has a preference for birthdays—an analysis of death time series

Received: December 23, 2011Received in revised form: March 27, 2012Accepted: April 15, 2012Published Online: June 04, 2012
Annals of epidemiology

Öksürük Şurubunun diyabete olumlu etkisi

Kullandığımız birçok ilacın az veya çok yan etkisinin olduğunu biliriz. Toplumun bu konudaki yaygın inanışı bu etkinin olumsuz olduğu yönündedir, ki bu da bir bakıma doğrudur…11072264_10153063584127211_19822660_n
Kullandığımız bazı ilacların temel kullanım alanları dışında diğer hastalıklara iyi gelebilen olumlu yan etkilerinin de olduğu zaman zaman yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmaktadır. Bu olumlu yan etkiler, kimi zaman ilaç laboratuvar aşamasında, kimi zaman klinik aşamada, kimi zaman da ilaç piyasaya çıktıktan yıllar sonra yapılan araştırmalarla ortaya çıkabilmektedir.
Bu konuda oldukça fazla örnek bulunmaktadır. 
Örneğin, şu anda piyasada Erektil Disfonksiyon için kullanılan viagranın, başlangıçta yüksek tansiyon için kullanılması düşünülürken, klinik deneylar aşamasında yan etkisinin ereksiyona sebep olduğunun görülmesi ile ilacın piyasaya cinsel gücü arttırıcı olarak sürülmesi gibi. Veya tüm Dünyada milyonlarca insanın ağrı kesici olarak kullandığı Aspirin’in yıllar sonra kan inceltici özelliğinin ortaya çıkarılması ile ilacın pıhtılaşma bozukluklarında da tedavi amaçlı kullanılması gibi...
Bu konuda birçok örnek araştırma bulunmakta ve bu araştırmalardan biri de 10 Şubat 2015 tarihli  Nature Medicine dergisinde yayınlanan araştırmadır. Bu araştırma, öksürük ilaçlarının yan etkisinin Diyabet tedavisinden büyük umutlar vaad olabileceğini gösteriyor.
Dergideki araştırmaya geçmeden önce konunun daha iyi anlaşıması açısından insülin üretimi ile Diyabet arasındaki ilişkiye kısaca değinmekte fayda var.
İnsülin’in görevi nedir, yokluğunda ne gibi tehlikeler ortaya çıkar.Nature glukos (1)
İnsülin, Pankreastaki Beta Hücreleri tafından üretlen ve şeker metabolizması için gerekli olan bir hormondur.İnsülin yokluğunda kan şekeri düzeyi yükselerek tehlikeli boyutlara ulaşır. Kan şekerinin vücutta uzun yıllar yüksek seyretmesi başta damarlar olmak üzere birçok organa zarar verir. Diyabet hastalarında insülin hormonu üretimi yeterli seviyede olmadığı için hastaların kan şekeri sürekli yüksek seviyelerde seyreder.
Diyabet Tip 1 ve Diyabet Tip 2 nin sebepleri farklı olsada her ikisinde de kan şekeri yükselir.
  • Diyabet Tip 1  Otoimmün bir hastalıktır. Bağışıklık sisteminde görev yapan bazı özel hücreler(Antikorlar) pankreasta bulunan Beta-Hücrelerine saldırarak onların iltihaplanmasına ve yok olmasına sebep olur.
  • Diyabet Tip 2 Çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Genellikle ya beta hücrelerinin faaliyeti sınırlı olduğu, ya da insülin reseptörlerinin insülin hormonuna karşı zayıf tepki vermesinden kaynaklanır.
Öksürük Şurubunun Diyabete Olumlu Etkisi.
Düsseldorf Heinrich-Heine-Universitesinden Eckhard Lammert ve ekibinin yapmış olduğu bir araştırma, birçok öksürük şurubu ve pastilde etken madde olarak kullanılan Dekstrometorfan aktif maddesinin Diyabet 2 hastalarında kan şekeri seviyesini olumlu yönde etkilediğini gösteriyor.
Eckhard Lammert ve ekibi bu araştırma ile pankreastaki Beta hücrelerinin üzerinde bulunan NMDA Reseptörlerinin Dekstrometorfan tarafından bloke edilerek uyarıldığını ve aynı zamanda Dekstrometorfanın Beta Hücreleri ölümlerini de engellediğini buldular.
Beta Hücrelerinin uyarılması ne anlama geliyor? : Beta Hücreleri, yukarıda da kısaca belirtildiği gibi pankreasta bulunan ve insülin üreten özelleşmiş hücrelerdir. Dekstrometorfan tarafından uyarılan Beta Hücreleri insülin üretimini tetikleyerek kanda insülin’in artmasına sebep olur. Kandaki insülin’in artmasıyla şekerin hücrelere taşınması başlar ve buna bağlı olarak kandaki şeker konsantrasyonu düşer.
Eğer insülin yoksa kandaki şeker hücrelere taşınamaz ve sonuçta Hiperglisemi’nin başlaması kaçınılmaz olur.
Uyarı:
Makalede, Dekstrometorfan’in her ne kadar yapılan testlerde fareler ve insanlarda kan şekerini başarılı bir şekilde düşürdüğü tespit edilsede, araştırmanın daha geniş çaplı yapılmaya ihtiyacının olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, insanların şekerini düşürmek amaca ile kontrolsüz bir şekilde öksürük şurubu tüketmemesini önemle vurgulanıyor.
NMDA reseptör
Mehmet Saltuerk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
Referans 

Characterization of pancreatic NMDA receptors as possible drug targets for diabetes treatment

Nature Medicine (2015) doi:10.1038/nm.3822 Received 29 October 2014 Accepted 10 February 2015 Published online 16 March 2015logo

Epigenetik Nedir?

Epigenetiğin ne olduğunu bir fıkra ile anlatmaya çalışayım:
Darwin ile Freud birgün birahaneye gitmişler. Birahanenin bir köşesinde bir anne ile kızı dertli dertli içki içiyormuş. Anne,FreudDarwin kapıdan içeri giren Darwin ve Freudu görünce çok sevinmiş, hemen yanlarına gitmiş ve „Ey dahiler sizi gördüğüme çok sevindim, kızımın büyük bir derdi var bu derdin ne olduğunu ancak siz bilebilirsiniz." demiş.
- Darwin ve Freud merakla „Kızınızın neyi var„ diye sormuş.
- Anne, „Kızımın ruh hali çok bozuk, hiç mutlu olamıyorum, sürekli kötümser,  hep kötü şeyler düşünüyor, hep kavga çıkartıyor, sürekli ölümü düşünüyor“
- Darwin hiç düşünmeden hemen „Sorun Genetik“ demiş.
- Freud „Hayır sorun anneden kaynaklanıyor“ demiş.
Anne şaşkınlıkla bir Darwine bir de Freuda bakmış ve "Hanginiz doğru söylüyor" diye çaresizce sormuş.
Tam o sırada tesadüfen içeriye giren Conrad Waddington sorunun cevabını vermiş; "ikise de doğru söylüyor, sorun Epigenetik".  

                                                                              ***

Epigenetik: DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda ırsi olan, gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır.
Çevrenin, yaşam stilinin, beslenme alışkanlığının genlerin aktivitesini düşürmesi veya yükseltmesi ile ortaya çıkan rahatsızlıkları inceler. Başka bir ifadeyle DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmeden genlerin fazla ya da yeterli çalışmamasından kaynaklanan durumdur. 
Mehmet Saltürk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++ 

Alzheimerın ilk belirtileri gözlerde başlıyor

Demans hastalığı(bunama), Tau ve Beta-Amiloid adında iki proteinin beyinde birikmesi ile ortaya çıkar. Hastalıkla birlikte beyinde hücre öl...