Dünyada 45 milyon insan şizofren hastası ve şizofrenin toplumda
görülme sıklığı %1 dir. Bu oran, her toplumda, her kültürde asağı yukarı
aynıdır. Ruhsal hastalıklar arasında üçüncü sırada yer alan şizofrenin sebebi
hala bilinmiyor.
Ünlü nobel ödüllü matematikci John Fober Nash, ressam Vincent Van Gogh, fizikci Isaac Newton Immanuel Kant, şizofreniden nasibini alan ünlüler arasındadır. Ayrıca
Albert Einstein, Carl Gustav, Bertrand Russell ın akrabaları arasında da
şizofreni hastaları bulunuyordu.
Şizofreni, genellikle depresyonla birlikte görülen bir rahatsızlık
olup hastaları kuruntular içerisinde yaşarlar. Bu kuruntuların bazıları
şunlardır: Takip edildiğini ileri sürme, üstünlük
kompleksi (megalomani), kendisine komplo kurulduğu gibi kuruntular olabilmektedir. Ayrıca, alınganlık, kendi iç dünyasına kapanma, kişilik
kırılmaları, basmakalıp konuşmalar, bazı durumlarda dine
aşırı düşkünlük gibi
durumlar şizofreni hastalarının karakteristik özellikleri arasındadır.
Şizofrenin sebebi tam olarak bilinmese de hastalığın entellektüel
kişiler arasında daha sık görülmesi, dikkatleri zekayı belirleyen genlerin
üzerine çekiyor. Bu bağlamda, Psikiyatrist
Randolph Nesse oluşturdugu bir hipoteze göre şizofren, birçok
mükemmel genin birlikte çalışırken oluşturduğu, bir yan etkidir.(1)
Her ne kadar şizofrenin
sebebi konusunda elde somut bir kanıt yoksada, yapılan araştırmalarda, beynin
belirli bölgelerinde kan akışı esnasında türbülanslar olduğu tespit edilmiştir.
Bu türbülanslar beynin Frontal lobu denilen ön kısmında(ön beyin)
gerçekleşmektedir ve bu kısım, bilinçli düşünme, karar verme, muhakeme ve
dürtülerin kontrolünden sorumlu bölgedir. Beynin bu bölgesindeki kan
türbülanslarının tesbiti, şimdiye kadar SPECT(Single
Photon Emission Computed Tomography) ve PET
(Positronen-Emissions-Tomographie) denen metotlar ile kana Radyoaktif kontrast madde verilerek yapılıyordu. Bu metot, hem
pahalı hemde radyasyonun vücuda zararlı olması nedeni ile uzmanlar tarafından
pek uygulanmak istenmiyordu.
Radyosyon yerine mıknatıs
Almanya Bonn
Üniversitesi / Radyaloji kliniginin geliştirdi yeni bir teknikle, beyinde kan
akışı
esnasında oluşan türbülanslar, artık radyoaktif madde kullanılmadan tespit edilebiliyor. Bu yeni metodun adı CASL dır (Continuous Arterial Spin Labeling). Bu yeni metot ile hastaların boynundan beyne giden kan, yüksek frekanslı manyetik etiketleme yapılıyor ve ardından manyetik etiketli kan ile manyetik etiketsiz kanın miktarı beyinde ölçülerek, türbülans olup olmadığı tespit ediliyor. Bonn lu araştırmacılar CASL yönteminin, PET ve SPECT yöntemi kadar güvenilir sonuç verdiğini belirtmişlerdir. Uzmanlar, bu yöntemin, hem ucuz, hemde radyasyonsuz olması nedeni ile ilgiyi fazlası ile üzerine çekeceği görüşünde birleşiyor.
esnasında oluşan türbülanslar, artık radyoaktif madde kullanılmadan tespit edilebiliyor. Bu yeni metodun adı CASL dır (Continuous Arterial Spin Labeling). Bu yeni metot ile hastaların boynundan beyne giden kan, yüksek frekanslı manyetik etiketleme yapılıyor ve ardından manyetik etiketli kan ile manyetik etiketsiz kanın miktarı beyinde ölçülerek, türbülans olup olmadığı tespit ediliyor. Bonn lu araştırmacılar CASL yönteminin, PET ve SPECT yöntemi kadar güvenilir sonuç verdiğini belirtmişlerdir. Uzmanlar, bu yöntemin, hem ucuz, hemde radyasyonsuz olması nedeni ile ilgiyi fazlası ile üzerine çekeceği görüşünde birleşiyor.
Ön beyne az kan gidiyor
Bonn Üniversitesinde yeni uygulamaya gecen bu yöntem ile 25 sağlıklı ve şizofren
hastalarından oluşan bir grubu ile araştırma yapılmış olup çok memnun edici
sonuçlar alınmıştır
Sonuç
Şizofren
hastalarında, beynin Cerebellum adı verilen kısmına(beyincik), sağlıklı insanlara göre ve daha fazla
kan gidiyor, frontal lob adı verilen kısmına ise(ön
beyin) daha az
kan gidiyor. (2)
ilk yayınlanma tarihi : 6. Juli 2010 21:16
Mehmet Saltürk
+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder