30 Eki 2013

Fazla kilolardan zahmetsizce kurtulmak mümkün olacak…

Beyaz ve kahverengi yağ hücreleri

Vücutta beyaz ve kahverengi olmak üzere iki çeşit yağ hücresi bulunmaktadır. Beyaz yağ hücreleri vücutta birikerek şişmanlığa sebep olurken, kahverengi yağ hücreleri vücut tarafından yakılarak enerji olarak kullanılır.
Beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşümü
Beyaz yağ hücreleri karın ve kalça bölgesinde birikerek şişmanlığa sebep olmaktadır. Bu yağlardan kurtulup ideal kiloya ulaşabilmek için vücuttaki beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşmesi gerekmektedir ki, bu metabolik dönüşüm her insanda maalesef mümkün olmadığı veya yeterli seviyede olmadığı için kişi kolayca fazla kilolarından kurtulamaz.
Bonn üniversitesi tarafından yapılmış olan bir araştırma, microRNA 155  adındaki bir genin bu dönüşümde kilit rol oynadığını göstermiştir. Bu gen, insanda 21. kromozom da bulunmakta ve C/EBP adında bir protein kodlamaktadır.

nat
Yapılan bu araştırma ile microRNA 155 geninin fazla çalışması durumunda C/EBP proteinin fazla üretildiği, C/EBP proteinin fazla üretilmesi durumunda  ise beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüşmesinin engellediği ortaya çıkarıldı.
Araştırmadan ortaya çıkan başka bir bulgu ise C/EBP proteinin miktarı arttıkca kendisini üreten microRNA 155 geninin daha fazla çalışmasını teşvik ediyor olması…(Gene expression).
Bu şu anlama geliyor : Gen fazla çalışınca, fazla protein üretiyor, fazla üretilen protein ise genin daha fazla çalışmasını teşvik ediyor… Bu kısır bir döngü sonucunda şişmanlama kaçınılmaz hale geliyor.
Metot
Fazla kilolu farelerde microRNA 155 geninin çalışması knockout yöntemi ile durduruldu, bu operasyon sonrası yapılan patolojik tahliller, beyaz yağ hücrelerinin kahverengi yağ hücrelerine dönüştüğünü ve bu dönüşümün ardından şişman farelerin tekrar normal kiloya ulaştığını gösterdi.
Sonuç: 
Bu proteini bloke edecek veya Genin çalışmasını bloke edecek ilaçların çıkması ve şişmanlığa çare bulunması mümkün görünüyor.
Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Kaynak:

miR-155 regulates differentiation of brown and beige adipocytes via a bistable circuit
Nature Communications 4, Article number 1769doi:10.1038/ncomms2742 Received18 September 2012  Accepted 15 March 2013  Published 23 April 2013
nature 2
 

25 Eki 2013

Kırmızı şarap ve siyah üzüm, Multiple Skleroz(MS) hastalarının durumunu kötüleştiriyor.


Kırmızı şarap ve siyah üzümün sağlıklı olduğuna dair birçok şey okumuş ve duymuşuzdur ama
Amerika’da yapılan bir araştırma bunun hiçte böyle olmadığını gösteriyor. 
Kırmızı şarap ve siyah üzüm içerisinde bolca bulunan resveratrol adlı maddenin şimdiye kadar hiç bilinmeyen gölgede kalmış zararlı bir etkisi ortaya çikarıldı. Laboratuvarda resveratrol bakımından zenginleştirilmiş gıdalar ile beslenen MS hastası farelerin durumunun, kontrol grubundaki normal gıdalarla beslenen farelerin durumuna göre çok daha hızlı bir şekilde kötüye gittiği tesbit edildi.
Resveratrol, virüs enfeksiyonuna karşı da koruma sağlamıyor.

Şimdiye kadar resveratrol'ün iltihaplanma ve virüs enfeksiyonlarına karşı koruyucu bir etkisinin olduğu da sanılıyordu. Bu konuda yapılmış ikinci bir araştırma resveratrol'ün viral hastalıklar ve iltihaplanmalara karşı koruyucu bir etkisinin olmadığını, tam tersine hastalığı daha da kötüleştirdiğini ortaya çıkardı. Bu araştırma için fareler MS semptomlar gösteren ensefalit virüsü ile enfekte edildiler.
Ve ardından farelerin bir kısmına resveratrol bakımından zengin gıdalar, kontrol grubundaki farelere ise resveratrol içermeyen gıdalar verildi. Elde edilen sonuçlar bir kez daha resveratrolün viral enfeksiyonlara karşı koruyucu etkisinin olmadığını gösterdi....
Multiple skleroz (MS) hakkında kısa bilgi:
Multiple skleroz merkezi sinir sisteminde görülen otoimmun bir hastalıktır (öz bağışıklık sistemi hastalığıdır). Bütün otoimmun hastalıklarda, vücut kendi savunma sisteminin üretmiş olduğu antikorlar* tarafından saldırıya uğrar. Sağlıklı insanlarda bu antikorların koruyucu bir  görevi olmasına rağmen, otoimmun hastalarda vücut kendi doku ve organlarını yabancı cisim gibi algılayarak tahrip eder.
Bir sinir hücresi akson ve dendirt'ten meydana gelmektedir. Akson üzerinde miyelin adı verilen ve yağ bakımından zengin, bir kılıf(örtü) bulunmaktadır. Bu kılıfın görevi sinir hücrelerinden geçen elektriksel akımları isole etmektedir.
Multiple skleroz hastalarında vücudun kendi ürettiği antikorlar miyelin kılıfı tahrip ederek, sinirler üzerinden beyne iletilen bilgi akışını engeller.
Not:
Resveratrol'ün bilinen faydaları (veya inanılan faydaları !!!) Bu kısım wikipedia'nın Türkçe sayfasından alıntıdır
  • DNA hasarını engeller !!!
  • DNA hasarını engeller !!!
  • İnflamasyon karşıtı etkisi ile doku hasarı ve hücresel proliferasyonu baskılar. Cild yapısını korur. (Bu tez, bu araştırma ile çürütüldü).
  • Kan yağlarını düşürür !!!
  • Diğer tüm fenolik bileşikler gibi, antioksidan aktivitesi olduğu düşünülür. !!!
  • Anti-aging etkilidir; yaşlanmayı yavaşlatıcı hatta yaşam süresini uzatıcı etkisi olduğu düşünülmektedir !!!
  • Vücut ağırlığının düzenlenmesine yardımcı olur. !!!

Mehmet Saltürk
++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
Kaynak: 

Resveratrol Exacerbates Both Autoimmune and Viral Models of Multiple Sclerosis

The American Journal of PathologyVolume 183, Issue 5November 2013Page 135

20 Eki 2013

Kahverengi gözlülere daha fazla güven duyuluyor

200 öğrenciden oluşan bir denek grubu ile yapılan araştırma, kahverengi gözlülerin mavi
gözlülere göre daha güvenilir bir imaj verdiğini gösteriyor. Öğrencilere 80 adet mavi ve kahverengi gözlü kadın ve erkek fotografı gösteriliyor ve fotograflara bakarak hangilerinin daha güvenilir bir imaj verdiği soruluyor.
Öğrencilerin çok büyük bir kısmı kahverengi gözün gerek kadın gerekse erkekte daha çok güven telkin ettiğini belirtiyorlar. Ayrıca bu araştırma, karşı tarafa güven verme konusunda sadece kahverengi göz renginin belirleyici olmadığını aynı zamanda geniş bir ağız, yuvarlak bir çene yapısının da belirleyici rol oynadığını ortaya çıkardı.
Kahverengi gözlüler tipik bir yüz yapısına sahipler
Göz rengi ile güvenirlik arasındaki ilişkiyi ele alan bu araştırmada ortaya çıkan başka bir sonuç da kahverengi gözlülerin oldukça geniş ağız, yuvarlak çene ve iri gözlere sahip olduklarıydı...
Bu da göz rengi ile yüz özelliklerini belirleyen genler arasında bir ilişki olabileceğini düşündürüyor.
 Mavi gözlülük bir dezavantaj
Yapılan bu araştırma, mavi gözlülerin gerek partner bulma gerekse iş görüşmelerinde dezavantaja sahip olduğunu gösteriyor. 
Not : Daha önce yapılan başka bir araştırma kahverengi gözlü erkeklerin insanlar üzerinde daha dominant bir etki bıraktığını göstermişti.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++

Trustworthy-Looking Gesicht trifft Brown Eyes

PLoS ONE 8 (1): e53285. doi: 10.1371/journal.pone.0053285


18 Eki 2013

Şizofreni, beyne giden kan akışını değiştiriyor.


Dünyada 45 milyon insan şizofren hastası ve şizofrenin toplumda  görülme sıklığı %1 dir. Bu oran, her toplumda, her kültürde asağı yukarı aynıdır. Ruhsal hastalıklar arasında üçüncü sırada yer alan şizofrenin sebebi hala bilinmiyor.
Ünlü nobel ödüllü matematikci John Fober Nash, ressam Vincent Van Gogh, fizikci Isaac Newton Immanuel Kant, şizofreniden nasibini alan ünlüler arasındadır. Ayrıca Albert Einstein, Carl Gustav, Bertrand Russell ın akrabaları arasında da şizofreni hastaları bulunuyordu.
Şizofreni, genellikle depresyonla birlikte görülen bir rahatsızlık olup hastaları kuruntular içerisinde yaşarlar. Bu kuruntuların bazıları şunlardır: Takip edildiğini ileri sürme, üstünlük kompleksi (megalomani), kendisine komplo kurulduğu gibi kuruntular olabilmektedir. Ayrıca, alınganlık, kendi iç dünyasına kapanma, kişilik kırılmaları, basmakalıp konuşmalar, bazı durumlarda dine aşırı düşkünlük gibi durumlar şizofreni hastalarının karakteristik özellikleri arasındadır.
Şizofrenin sebebi tam olarak bilinmese de hastalığın entellektüel kişiler arasında daha sık görülmesi, dikkatleri zekayı belirleyen genlerin üzerine çekiyor. Bu bağlamda, Psikiyatrist Randolph Nesse oluşturdugu bir hipoteze göre şizofren, birçok mükemmel genin birlikte çalışırken oluşturduğu, bir yan etkidir.(1)
Her ne kadar şizofrenin sebebi konusunda elde somut bir kanıt yoksada, yapılan araştırmalarda, beynin belirli bölgelerinde kan akışı esnasında türbülanslar olduğu tespit edilmiştir. Bu türbülanslar beynin Frontal lobu denilen ön kısmında(ön beyin) gerçekleşmektedir ve bu kısım, bilinçli düşünme, karar verme, muhakeme ve dürtülerin kontrolünden sorumlu bölgedir. Beynin bu bölgesindeki kan türbülanslarının tesbiti, şimdiye kadar SPECT(Single Photon Emission Computed Tomography) ve PET (Positronen-Emissions-Tomographie) denen metotlar ile kana Radyoaktif kontrast madde verilerek yapılıyordu. Bu metot, hem pahalı hemde radyasyonun vücuda zararlı olması nedeni ile uzmanlar tarafından pek uygulanmak istenmiyordu.

Radyosyon yerine mıknatıs
Almanya Bonn Üniversitesi / Radyaloji kliniginin geliştirdi yeni bir teknikle, beyinde kan akışı
esnasında oluşan türbülanslar, artık radyoaktif madde kullanılmadan tespit edilebiliyor. Bu yeni metodun adı CASL dır (Continuous Arterial Spin Labeling). Bu yeni metot ile hastaların boynundan beyne giden kan, yüksek frekanslı manyetik etiketleme yapılıyor ve  ardından manyetik etiketli kan ile manyetik etiketsiz kanın miktarı beyinde ölçülerek, türbülans olup olmadığı tespit ediliyor. Bonn lu araştırmacılar CASL yönteminin, PET ve  SPECT yöntemi kadar güvenilir sonuç verdiğini belirtmişlerdir. Uzmanlar, bu yöntemin, hem ucuz, hemde radyasyonsuz olması nedeni ile ilgiyi fazlası ile üzerine çekeceği görüşünde birleşiyor.
Ön beyne az kan gidiyor
Bonn Üniversitesinde yeni uygulamaya gecen bu yöntem ile 25 sağlıklı ve şizofren hastalarından oluşan bir grubu ile araştırma yapılmış olup çok memnun edici sonuçlar alınmıştır
Sonuç

 Şizofren hastalarında, beynin Cerebellum adı verilen kısmına(beyincik), sağlıklı insanlara göre ve daha fazla kan gidiyor, frontal lob adı verilen kısmına ise(ön beyin) daha az kan gidiyor. (2)
ilk yayınlanma tarihi : 6. Juli 2010 21:16
Mehmet Saltürk
+++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
+++++++++++++++++++++++

Resting-State Perfusion in Nonmedicated Schizophrenic Patients: A Continuous Arterial Spin-labeling 3.0-T MR Study

Published online before print May 26, 2010, doi: 10.1148/radiol.10091224 July 2010 Radiology, 256, 253-260.

14 Eki 2013

Çayın DNA'larımıza olan olumlu etkisi


Epidemiyolojik çalışmalar düzenli çay içen toplumlarda osteoporoz, kanser ,kalp ve dolaşım 
hastalıklarının daha az raslandığını gösteriyor.
Çayın sağlığımıza olan bu olumlu etkisinin sebebi şimdiye kadar pek iyi anlaşılamamıştı. Şimdi ilk kez Bremen Jacobs Üniversitesinden araştırmacılar, çay içerisinde bulunan belirli maddelerin, insan DNA'sı ile moleküler etkileşim içerisinde olduğunu buldular.
Yapılan analizler çay içerisinde bulunan iki değişik Polyphenole'in(Tee- Polyphenole/(Çay-Polifenoller) kromozomlar üzerinde bulunan telomerlere bağlanarak o bölgenin istikrarlı bir şekilde bozulmadan kalmasını sağladığını gösterdi..
Bu Polifenollerden biri; yeşil çayda bulunan Theaflavin digallat diğeri siyah çayda bulunan Epigallocatechin gallatedir. Çayda bolca bulunan ve antioksidan etkisi yüksek olan bu iki madde kuru çayın % 70 ni teşkil etmektedir.
Tee-Polyphenole nasıl çalisiyor?
Hücrede bulunan telomeraz adındaki enzim, hücrenin her bölünmesinde telomeri bir parça kısaltır. Telomerin uzunluğu kritik bir alt sınıra ulaştığında ise hücre artık bölünmez ve ölür. Aslında ihtiyarlık denilen süreçte olan da budur (Kişi yaşlandıkca telomerlerin boyu kısalalır).

Çayda bulunan Çay-Polifenoller telomer'lere bağlanarak bu süreci yavaşlatıyor. Drosophila (bir tür sinek) ile yapılan laboratuvar deneyleri, Çay-Polifenoli verilen Drosophila´ların ortalama ömürünün % 20 arttığını göstermiştir. İnsan DNA'sı ile in-Vitro(tüp içerisinde) tekniği kullanılarak yapılan deneylerde de, Çay-Polifenolünün pozitif etkisi görülmüştür.
Telomerler hakkında ek bilgi:  
Telomerlerin uç kısmında yaklaşık 2000 defa tekrarlanan bir nükleotid dizisi bulunur. Bu dizi „TTAGGG“ dır. İnsan hücreleri, kendini kopyalayarak yenilerler. Her kopyalama esnasında telomerler bir miktar kısalır. Telomerler yılda yaklaşık olarak 31 harf kısalır, insanların yıllar geçtikce yaşlanmasının sebebi, „TTAGGG” dizisinin gittikçe azalmasıdır.
Bu kısalmayı çevresel faktörlerde hızlandırabilir. Örneğin, soluduğumuz kötü hava veya sigara içmek gibi akciğer hücrelerini doğrudan etkileyen olumsuz faktörler, hücrelerinin tahribatına sebeb olmaktadır. Tahrip olan hücreler, kendini zamanından önce kopyalayarak yenilemeye çalışırlar, işte bu zamanından önce yenilenmeler, telomerin normalden daha çabuk kısalmasına sebep olur. Sigara içen veya kötü havayı soluyan kişilerin yaşına  göre ihtiyar görünmesinin sebebi, bu telomerlerin  zamanından önce kısalmasıdır.

Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++

Dipl. Biologe Mehmet Saltürk

Institute for GeneticsUniversity of Cologne

++++++++++++++++++++++++++ 


2 Eki 2013

Serotonin hormonu eksikliği ile homosexüellik arasındaki ilişki…



Mutluluğun beyin biyokimyası ile ilgili bir olay olduğu ve serotonin hormonunun da mutlulukta çok önemli bir roloynadığı uzun zamandır biliniyor.

Serotonin hormonu (5-hidroksitriptamin (5-HT) endokrin sisteminin önemli bir parçası olup insana mutluluk, canlılık ve zindelik hissi verir. Bu hormon, kişiye çoşku ve mutluluk vermesinin dışında vücut ısısı, kan basıncı, iştah, sindirim ve daha birçok metabolik faaliyeti düzenlemede kilit rol oynar. Eksikliği durumunda depresyon, yorgun, keyifsizlik, saldırganlık, iştah artışı, extrem durumlarda ise intihara kadar varabilen ciddi vakalara neden olur.

Serotonin eksikliği cinsel tercihi etkiler mi?
 
Pekin Üniversitesinden Yi Rao ve ekibi bu soruya cevap aradılar ve yaptıkları araştırma ile Serotonin şaşırtıcı bir fonksiyonunu daha keşfettiler. Yi Rao ve ekibi DİŞİ FARELERDE serotonin hormonunu sentezleyen geni genetik bir müdahale ile bloke ettiler ve serotonin bloke edilmesi ile dişi farelerin homoseksüel ilişkiye girdiklerini tespit ettiler. (Araştırmada, farelerin dişilik hormonun da bir değişiklik yapılmadığı belirtiliyor.) (1)

Not :

2011 yılında yapılan benzer bir araştırmada serotonin hormonu bloke edilen ERKEK FARELERİN sexüel partner seçmede seçici olmadığı, yani bisexüel ilişkiye girdikleri tesbit edilmişti.(2)


Mehmet Saltürk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltürk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
Kaynak 1 :

Serotonin signaling in the brain of adult female mice is required for sexual preference

Published online before print May 28, 2013, doi:10.1073/pnas.1220712110 PNAS May 28, 2013

Kaynak 2 :

Molecular regulation of sexual preference revealed by genetic studies of 5-HT in the brains of male mice

Nature 472, 95–99 (07 April 2011) doi:10.1038/nature09822 Received 12 August 2010 Accepted 14 January 2011  Published online 23 March 2011 Corrected online 07 April 2011



Alzheimerın ilk belirtileri gözlerde başlıyor

Demans hastalığı(bunama), Tau ve Beta-Amiloid adında iki proteinin beyinde birikmesi ile ortaya çıkar. Hastalıkla birlikte beyinde hücre öl...