14.05.2009 akşamı Reha Muhtarın yönettiği ve eşcinselliğin tartışıldığı bir programda, konukların, konu hakkında bilgi sahibi olmadan tartışmaları, benim bu makaleyi yazmama sebeb oldu.
Yazmış olduğum bu makale kamuoyunu bilgilendirmek amacı ile yazılmış olup, Reha Muhtar tarafından 15.05.2009 tarihli Vatan gazetesinde yayınlanmıştır. ---------------------------
Herkes sadece Ali Bulaç’ın üzerinde tam tam çalmakta, oysa Çok Farklı programına katılan diğer konuklardan bazıları da “Eşcinsellik toplumda özendiriliyor... Sonradan olma homoseksüeller ortalığı kaplayacak...” mealinde konuşmalar yaptılar...
Bu konu Bülent Ersoy konusunun ötesinde de önemli...
Cemil İpekçi, Ali Bulaç’la konuşurken “sonradan olma homoseksüellik diye bir şeyin olmadığını” söyledi...
Ama programın o ateşli atmosferinde bu sözler kayboldu gitti...
***
Köln Üniversitesi Genetik Bölümü’nde görevli okuyucum Mehmet Saltürk “gayet bilimsel” bir mail gönderdi bana dün...
Eşcinsellik doğuştan mı, yoksa kültürel şartlarla gençlerin sonradan özenmesiyle olabiliyor mu sorkusunu bilimsel verilerle yanıtlıyor...
***
“Eşcinsellikte su ana kadar kabul edilen teori Sigmund Freud’un tanımıydı” diyor, “Bu kurama göre eşcinsellik, erkeklerde koruyucu bir anne ve ona uzak duran bir babadan tetiklenen bir durumdu... Ancak bunun tamamen yanlış olduğu ortaya çıktı günümüzde” diye açıklıyor...
Peki nereden kaynaklanıyor eşcincellik:
İşte Köln Üniversitesi Genetik Bölümü’nun uzmanlarından Mehmet Saltürk’ün açıklaması...
***
“Eşscinselliğin, erkek çocukların doğum sırası ile ilgili oldugu artık neredeyse kesin gibidir.
Her erkek çocuğun doğumu, kendisinden sonra doğacak erkek cocugun eşcinsel olma ihtimalini yaklasik olarak % 3 - 4 oranında artırmaktadır.
Daha önce erkek çocuğa hamile kalmış, bir anne, doğuracağı yeni bir erkek çocuğun eşcinsel olma ihtimalinin kuramsal olarak ilk erkek çocuğa göre daha fazla olduğunu bilmelidir...
***
Erkek embriyo Y kromozonundaki üç adet Gen Anti-müller hormonu şifreler...
Anne de buna karşı Histocombatibliyt antikoru olusturur...
Annenin her erkek çocuğa hamileliğinde vücudundaki Histocombatibilyt antikorunun konsantrasyonu artar...
Annenin oluşturduğu Antikor erkek çocuk embrosunun beyninin erkekleşmesini engeller.
Genital olarak erkektir ama beyinsel olarak erkekleşemez...
Bu onların diğer erkeklerden hoşlanmasını, kadınlara karsı ilgisiz kalmasını sağlar...”
***
Mehmet Saltürk’ün açıklaması ne söylüyor?..
Genetik olarak annenin koruyucu amaçla salgıladığı Antikor’un konsantrasyon oranının artması durumunda erkek çocuk embriyosunun erkekleşmesinin engellendiğini söylüyor...
Bu durumlarda kişi genital olarak erkek, beyinsel olarak “erkekleşmemiş” oluyor...
Bunu uzun uzadıya aktarmanın nedeni ise başka:
Türkiye’de muhafazakarlık ya da dincilik adı altında, “homoseksüellik palazlanıyor... Özendirilerek gençlerin gay olmasına yol açılıyor...” diye bir propaganda yapılmakta...
Propaganda sadece propaganda olarak kalsa iyi, oysa bunun üzerinden kısıtlamalara ve hedef göstermelere kadar varıyor işler...
***
Eşcinsellik, dünyadaki her toplumda, her sosyal grupta, her din, her kültürde aşağı yukarı aynı orandadır... “ diyor Mehmet Saltürk...
“Kimi toplumlarda çok, kimilerinde az görünür olması, aslında sadece toplumun eşcinselliğe toleransı ile ilgili bir durumdur.
Yani oran aynıdır...
Ama bazı toplumlar eşcinsellere cok büyük bir “mahalle baskısı” uyguladığından, eşcinselliğin o toplumlarda az görünen bir durummuş gibi algılanmasına neden olurlar... “şeklinde son veriyor mail yoluyla gönderdiği makalesine...
Makaleden çıkan sonuç şu ki, homoseksüellik öyle özendirmeyle, bezendirmeyle çıkmıyor ortaya...
Varolan şey toplumdaki duruma göre ortayşa çıkıyor veya gizli gizli devam ediyor...
Hayatta insanların yaşam biçimlerinin özgürlüğünü savunmak ” demokratlığın olmazsa olmaz “ koşulu...
Ben isterdim ki, her konuda bireyin yaşam hakkını, giyim hakkını, inanç hakkını savunan ” demokrat “ beyinler, bilimsel veriler ışığında herkesin cinsel ayrımına da aynı saygıyı gösterebilsin...
Darbecilik berbat da...
Irkçılık, faşizm, insanlara nefret aşılama, kadınlara, cinslere, etnisitelere göre ayrımcılık berbat değil mi yoksa?.